Marksist Metod Ve Hindistan Devriminin Bugünkü Aşaması

Moni Guha

RD Cilt 2, Sayı 1, Nisan-Mayıs 1996 sayısında ‘Hindistan Devriminin Aşaması’ adlı bir taslak yazısında burjuva demokratik devrimin stratejik amaçlarını savunan, Hindistan’ın yarısömürgeci ve yarı-feodal yapısını ileri süren bir yazı yayınladı.

Eleştirmeye başlamadan önce ve yayınlanan taslağın içeriği üzerine yorumlar yapmadan önce burada, bu taslağın ortaya çıkışının arkasında yatan bir tarih olduğunu okuyuculara sunmak istiyorum.

Proletarian Path (PP) ilk sayısında (Yeni Seriler, Cilt. I, Sayı. 1, Kasım-Aralık 1992) stratejisini proleter sosyalist aşamadan yana belirleyen ‘Hindistan Devriminin Aşaması’ adlı bir yazı yayınladı. Temelde üretim ilişkilerinin değişen tarımsal görevlerinin, feodalden kapitaliste geçişin başladığını ileri sürüyordu. PP bu sonuca varmadan once, şu anki RD yayın kurulu üyelerinin de davetli oldugu beş günlük bir konferans bir araya getirdi. İletişim eksikliğinden dolayı birisi o zamanlar katılamamıştı fakat diğerleri konferans da yer aldı. Hindistan’nın yarısömürge yarı-feodal karakterine dair argümanının çürütülüp yıkılmasına ragmen, elbette ki PP cephesindeki çoğunluğun görüşüne karşı çıktı. En azından, bu önemli sorun üzerine polemiğe girmek için, PP’ın dolaştıracağı, çoğunluğun görüşüne aykırı bir yazıyı sunacağına dair şeref sözü verdi. PP önerisini kabul etti. Fakat bu şeref sözü şereflendirilmedi. Bunun yerine, üç buçuk yıllık uzun bir aradan sonra bu yazının taze bir taslağı, halihazırda çürütülmüş ve yıkılmış argümanlar, yeni şişelerde eski şarap gibi RD’de sunuldu ve buna karşı tek bir argüman yoktu, PP’nin yazısından dahi bahsedilmemişti. Bu açıkça güven sarsıntısıdır ve PP doğal olarak çoktan çürütülmüş ve yıkılmış, yukarıda bahsedilmiş açılış sayısının içeriğinde bulunabilecek argümanlar üzerine bir polemik yürütmeyi ne ahlak ne de politik zorunluluk olarak görüyor.

PP’nin editörü olmama rağmen, bana göre, durum biraz farklı. Şu anki RD’nin Yazi Kurulu üyelerinden birisi, RD’nin çıktığı ilk zamanlar, mektupla benden bu vesile ile destek (selam) mesajı yollamamı istedi. Ben ve PP, devrimin aşaması ile ilgili farklı görüşlere sahip olsak da, RD’nin Yazı Kurulu’nu bizden daha az devrimci olmadığını düşündük. Terredüt etmeden istenileni yerine gtirdim ve RD bu mesajı ilk sayısında yayınladı. Bunun yanı sıra; RD, benim yararıma olacak başka materyaller yayınladı; PP’da yayınlanan yazılarımdan birini tekrardan RD’de yayınladı. RD’nin okuyucuları, doğal olarak, benim, Hindistan devriminin aşaması konusunda aynı zamanda RD’nin taraftarı (savunucusu) oldugumu düşünecekler. Bu yazıdan dolayı birdenbire ortaya çıkabilecek yanlış anlaşılmayı gidermek için, umarım RD bunu yayınlar ve beni minnettar bırakır.

Devrimci Demokrasi’nin Giriş, notunun Özeti

Bu yazı görüşülmekte olan taslağın detaylarna değinmeyecek, ancak RD’nin Marks ve Lenin’in yönteminden nasıl ayrıldığını gösterecek. Okuyucuların yeniden RD’nin yöntemi ile tamamen yan yana olabilmesi için, yazının özetlenmiş bir versiyonu italik olarak RD’de giriş notu olarak verilen yazıyı tamamen aktarmama izin verin. Karşılaştırmalı bir çalışma olması açısından Marx ve Lenin’in yöntemini de aktarıyorum. Giriş notu şöyle diyor:

"Aşagıdaki skeç Hindistan toplumu ve devletinin biçimlerini kavramamıza çalışacaktır. Dünya kapitalizmi ve Hindistan arasındaki sömürgeci ilişkilerin 1947’den sonra bozulmadığını belirtiyor, sadece süren ve giderek derinleşen uluslararası mali sermayeye bağlılık anlamında değil hem de emperyalizmin ağır endüstrinin gelişimi makinaların makinalar tarafından üretiminin gelişimini yavaşlatmada başarılı çabaları açısından. Emperyalizm, ayrıca, Hindistan’da üretici güçlerin gelişiminde yavaşlatıcı faktörler olan kabile, kast ve feodalizmin belirgin kalıntılarını korudu. Ülkenin yarı-sömürgeci yarı-feodal karakteri bozulmamış olarak kalsa da, orta derece kapitalist gelişmenin gelişmesine yol açan beli derecede endüstriyel gelişme çok yavaş bir ilerleme kaydetti. Böyle koşullarda, demokratik devrimin programatik perspektifi, proletarya önderliğinde devrimci Komünist Parti tarımsal mücadelenin liderliğini güvence altına alana kadar uygunluk kazanır. ‘Devrimci Demokrasi’ bu taslak ile ilgili eleştiri ve yorumlara açıktır.”

Marksizmde Metod

1. Devrim aşamasını tespit ederken, RD’nin kalkış noktası, endüstride ve tarımda üretim ilişkileri degil ‘makinanın makinalar yapması ya da agır endüstri’dir. Bu kalkış noktasının devrim aşamasını tespit etmede Marxist oldugunu düşünmüyorum.

2. Yukarıdaki taslakda okuyucu sadece Britanya emperyalizmi ve onun sömürgeci politikalarını iş başında buluyor. 1947’den sonra dahi okuyucu ‘emperyalizmin (Hindistan’ın yönetici sınıfı değil) ...belirgin kalıntılarını korudu....’ vs. Britanya emperyalizminin Hindistan’ı sömürgeci ve feodal kalması için elinden geleni yaptığı bir gerçektir. Buna ragmen, Birinci Dünya Savaşı’ndan hemen sonra Hindistan ‘kapitalist olarak gelişmiş orta derece bir Ülke’ oldu ve RD bunun farkında. O zaman nasal oluyor da Hindistan’ın gelişimini yavaşlatma politikası ‘başarılı bir çaba’ oluyor? Diğer güçler, emperyalizm dışında diğer güçler, kendi rollerini yerine getirmeksizin nasıl olabilir? Arkadaşımız RD kapitalizmin gelişmesiyle, orta derece veya başka olsun, feodal Hindistan’ın yarı-feodal bir ülkeye dönüştüğünü onaylıyor mu? Ve yarı- feodalizm tarım sektöründe kapitalist pazar etkisinin olduğu ve kapitalizmin nüfuz ettiği feodalizmden başka bir şey değildir.

Tarihsel ve diyalektik bilimin ABC’si ne yazık ki RD’nin düşünce sürecinde eksik kalmış. Hindistan’da kapitalizmin orta derece gelişmesi hiç kimsenin, ne kadar güçlü olursa olsun, gerçeği kendi isteklerine göre şekillendiremeyeceğini ıspatlıyor. Hem de -bu gelişmenin herhangi bir nedensel ilişkiler olmaksızın ne bir mucize, ne de tanrı vergisi olmadığı içinyüzeysel senaryonun arkasında olan başka güçlerin olduğunu ispatlıyor. RD’nin yazısı, var olduğu şekliyle bu algılayışın donattığı gerçeklerden yola çıkan basit genellemelerden başka bir şey olmadığını gösteriyor. Böyle algılayış sağduyu olarak bilinen günlük sıradan gereksinimler için oldukça yeterli. Ekonomik ve sosyal yaşamın gerçek bir resmi, bunun çeşitliliklerinde var olduktarı sürece, ülke çapında da olsa özünü ve içeriğini göstermez, gösteremez. Fotoğrafik hareketsizliğin dış görünüşünün arkasında yatan özü ve içeriği keşfetmek bilimin diyalektik görevidir, ki bu da arkadasımız RD’de yoktur. Marx, eğer dış görünüş ve şeylerin özü aynı olsaydı o zaman bilime gerek kalmazdı (bakınız, Marx, Capital, cilt.3, 1963, s.817) der. Ben herkes basit bir sağduyu ile bilimci olabilirdi diyorum.

Maalesef RD, Marx’ın yöntemini ve Marx’ın Britanya’nın Hindistan’ı fethetmesinden ‘tarihin bilinçsiz aleti’ olarak görmesinde Marx’ın düşüncesinin anlamını ve önemini büsbütün kavrayamamıştır. Bir kere kapitalizm Hindistan’a girdimi, her kimsenin karşı isteğine ragmen, kapitalist olarak gelişmeye mecburdur. Kapitalizmin objektif yasası RD tarafından kavranmamıştar.

Marx’ın yöntemine ve kapitalizmin objektif yasasını nasal analiz ettiğine bakınız. Marx: “İngiliz imalatçıları kendileri için düşük maliyetli pamuk ve diğer hammaddeleri elde etmek amacıyla Hindistan’ı demiryollarıyla donatmayı planlıyordu. Fakat bir kere demir ve kömüre sahip olan bir ülkenin locomatıon’ına makineleştirince imalatını durdurman olananksız. Bütün bu demiryolu taşımacılığı acil ve mevcut ihtiyaçlarını karşılamada gerekli sanayi yöntemlerini getirmeksizin kocaman bir ülkeye bir demiryolu ağı sağlayamazsınız ve bundan da doğrudan demiryolları ile bağlantılı olmayan bu sanayi kollarına makinaların makina kullanımı gelişir..." (Marx, Hindistan’da Britanya Hakimiyetinin Doğacak Sonuçları)

Bu süreçte Hindistan’da sanayi burjuvazisi gelişti ve sanayileşme de, her ne kadar yavaş da olsa, meydana geldi. Eğer her şey olduğu gibi kaldıysa, ‘bozulmamış’ -RD; “Ülkenin yarısömürgeci yarı-feodal karakteri bozulmamış olarak kalsa da, orta derece kapitalist gelişmeye yol açan beli derecede endüstriyel gelişme çok yavaş bir ilerleme kaydetti” diye nasıl açıklar bilmiyorum. Taslağın yazarının bizi inandırdığı gibi, bu durum herhangi bir ‘yarısömürge Hindistan’da’ nasil yer almaz. Bu durum doğrudan tam Birinci Dünya Savaşı sıralarında 1914-1918’de yer aldı. Lenin ve M.N. Roy bu gelişmeyi ve politik sonuçlarını 1921’de Komünist Enternasyonal’in İkinci Kongresi’nde doğru olarak gözlemlediler. Sonradan, Komünist Enternasyonal’in Altıncı Kongresi Hindistan’ı orta derecede gelişmiş kapitalist bir ülke olarak nitelendirdi ve Stalin kapitalizmin Hindistan’da ‘hizlı geliştiğini’ belirtti. Bu 1928’deydi. 1928’den 68 yil sonra 1996’da RD, sanki toplumun hareket yasası Hindistan’da hareketsiz kalmış gibi orta derece gelişmenin boşboğazlığını yaşıyor. Bu dönemde tarih hiç olmazsa, Hindistan ittifak güçlerinin en önemli savaş üssü olduğu İkinci Dünya Savaşı’na şahit oldu. Kapitalizmin en önemli altyapılarından biri ulaşım ve iletişimdir. Bu savaş zamanında önemli bir dereceye kadar gelişti. Hindistan bir montaj noktası haline getirildi. Son derece makineleştirilmiş makine parçaları burada monte edildi. Bunun sonucu olarak, Hindistan’da sayılarca kalifiyeli teknisyenler gelişti. Kalitesinin bütün dünyada beğenildiği küçük hassas aletler Hindistan’da imal edildi. Bunların yanı sıra, Hindistan savaş malzemelerini karşılama vasıtasıyla Sterlin olarak büyük miktarda birikimi sağladı. RD’nin ‘bütünlüklü’ teorisi bütün bunlan hiç bir şekilde göz önünde bulundurmuyor.

RD, ‘çok yavaş bir ilerleme den hoşnut degil. Fakat sorun bizim hoşnut kalmamız veya kalmamamiz değil. Sorun çok yavaş bir ilerlemenin tarımdaki üretim ilişkilerinde herhangi bir değişiklik getirip getirmediğidir. RD nicel değişiklerden hoşnut değil, hızlı nitel değişiklikler istiyor. Fakat bir dizi nicel değişikliğin kısmi nitel değişiklikler getirdiğini ve bir dizi kısmi nitel değişikliğin tam bir nitel değişikliği getirdiğini kabul etmeye hazır değil. Ve bu anlamda reformlar hem de, en son analizde, üretim ilişkilerini değiştirebilen devrimlerdir. Bağımsızlık sonrası Hindistan’da toprak reformları tarımda üretim ilişkilerini değiştirdi mi sorusu önümüzde duran sorundur. Sorun bu değişikliğin yavaş ya da hızlı olduğu değildir. RD bu yolda yürümek istemiyor.

Marx’ın yöntemini gördük. Simdi Marx’ın yönteminden farklı olmayan Lenin’in yöntemini görelim. RD Lenin’in iki tür devrimden-biri reformist diğeri devrimci, ama ikisi de devrim- söz ettiğini bilmek istemiyorlar. Neden birincisi de aynı zamanda devrim? Çünkü her iki türde feodal üretim ilişkilerini kapitalist üretim illşkilerine dönüştürüyor. Tarımda kapitalist gelişme hem toprak ağalığı sistemini muhafaza etmekle ve hem de toprak ağalığı sisteminin kesin olarak fes edilmesiyle tamamlandı. Birinci durumda, değişim ve gelişim süreci yavaş, ‘salyangoz hızında’ ve İkinci durumda, değişim ve gelişim süreci çok hızlı. Lenin:

(Lenin’den alıntı) ....

Hindistan’daki yönetici sınıf bu kapitalist gelişme yolunu almışlardır. Köylü halkın yıkımı, yoksullaştırılması ve zengin köylüler grubunu meydana getirilmesi ve bir grup hali vakti yerinde orta köylülük kapitalist gelişmenin bu sürecinde gelişmenin doğal olarak ‘yavaş’ olduğu bu yoldur. Doğal olarak, biz bu yola karşıyız fakat her şeye rağmen, tarımda üretim ilişkilerinin değişikliği sürecini ihmal etmiyoruz -aksine önem veriyoruz. RD bunu yapmaya istekli değil çünkü RD’ye göre bu yol üretim ilişkilerini ‘bozmadan’ koruyor.

Kapitalizmin başka bir gelişme yolu var. Lenin şunu da belirtir: ‘Diğer gelişme yolunu, önceki Prusya yolunun tersine, kapitalizmin Amerikan yolu gelişmesi diye adlandırdık. Bu da, eski toprak sahibi sistemini zora dayanarak yıkılmasını içeriyor.

Fakat bu gerekli ve kaçınılmaz yıkılma toprak sahibi çetelerinin değil köylü yığınının yararına olabilir. Bir yığın serbest çiftçi, her ne olursa olsun toprak ağalığı sistemi olmaksızın kapitalizmin gelişmesinde temel olarak hizmet edebilirler ...’ (Lenin, Sosyal Demokrasinin Tarımsal Programı, ‘Toplu Eserler’, Cilt 13, s.422-3 vurgulama eklenmiştir).

Yukarıdan da açık olduğu gibi yavaş ya da süratli, toprak ağalığı sistemi olsun köylü ekonomisiyle olsun kapitalizmin gelişmesi sürecinde üretim ilişkileri değişiyor. Her ikisinde, yol ve görevimiz ‘salyangoz hızı’ ile ilgili feryat etmek degil fakat üretim ilişkilerinin hangi boyut ve tempoda değiştiğini ve devrim aşaması saptamasını anlamak ve öğrenmektir. Evet, itiraf ediyoruz, üretim ilişkileri değişiminin aşama ve temşosunu belirlemede hatalar yapabiliriz, böylelikle devrim aşamasını belirlemede de yapabiliriz. Lenin de bu hatayı yaptı. Fakat biz doğru rayda olduğumuzdan eminiz -‘her şeyin bozulmaz kaldığı’ bunak hareketsizlik teorisinin arkasından koşmuyoruz.

Lenin’ de tarımda kapitalizmi karektarize eden üç temel etken olduğunu ispatlamış ve göstermiştir. Bunlar:

1). Ücretli emek istihdamı ve artı değerin tahsis edilmesi;

2). Köylünün ürününün metalaştırması ve böylelikle pazar ilişkilerinin de; ve

3). Tarımda artı-değerin sermayeye dönüşerek yeniden üretimin sürmesi.

PP bunların hepsini ilk sayısında rakam ve tablolarla gösterdi.

Bu bağlamda, tarım ürünlerinin metalaştırılması, biçimi olduğu gibi koruyarak kullanım (tenancy) süresinin içeriğini çöktan dönüştürmüştür. Lenin; "Kapitalizm tarıma özellikle yavaş ve AŞIRI DERECEDE CEŞİTLİ BİÇiMLERDE nüfuz eder.” der. Fakat RD içerik ve öz ile degil biçim ile meşgul.

Lenin Marx’in Kapital’ine gönderme yaparak şöyle diyor; “Amerika, Marx’ın Kapital’ın III. Cildinde vurguladığı gerçeğin, tarımda kapitalizmin toprak mulkiyeti ya da kullanım hakkı biçimine bağlı olmadığı gerçeğinin en açık örneğini sergiler. Kapitalizm toprak mülkiyetinin; feodal, köylü hisseleri (yani, toprağa bağlı köylülerin işlediği parçalar) KLAN, KOMÜNAL, DEVLET VE DİĞER BİÇiMLERİ GİBİ ortaçağa ve patriarkal toprak mülkiyetinin EN ÇEŞİTLİ TÜRLERİNÜ barındırır. Sermaye çeşitli yol ve yöntemler kullanarak bütün bunları etkisi altına alır.”

Fakat, RD sadece ‘kabile, kast ve feodalizmin’ ‘bozulmadığını’ söylüyor.

Lenin yukarıdakileri söyledikten sonra RD gibilerini ikaz etmeyi de unutmamıştır: “Tarım istatistiklerinin doğru ve rasyonel olarak derlenmesi için araştırma yöntemlerinin, tablolandırmaların....vb. tarımda kapitalist biçimin etkisine TEKABUL ETMESİ İÇİN DEĞİŞTİRİLMESİ LAZIM, örneğin; ev ve eklentileri (homesteads) özel bir gruba konulmalı ve ekonomik yazgısının kaynağı araştırılmalı. Maalesef, istatistiklerin hepsi çoğu zaman aynı eski yöntemlerin rutin ve anlamsız mekanik tekrarları egemen olmuştur.” (Lenin: Tarımda Kapitalist (Gelişmeye Hükmeden Yasalara İlişkin Yeni Veriler ‘Toplu Eserler’ Sayı 22)

RD, 1947’den bu yana hiçbir şey degişmemiştir’ diyerek politik bağımsızlığın tam bir yalan anlamına geldiğini, birleşik CPI’ın eski ve itibardan düşmüş ‘Bu bagımsızlık bir yalandır’ sloganını yeniden diriltti. Bu aptalca soru üzerine tartışmaya girmek istemiyorum. Hindistan burjuvazisi 1947’de ‘Ekonomik Reform Komitesi Kongresi’ ve ‘Tarım Reform Komitesi Kongresi’ vasıtasıyla başa geldikten sonra, tarımda kapitalizmi geliştirmek düşüncesiyle Zamindari, Ryotwar ve Malguzari sistemleri dahil bütün aracıları dağıttı ve serbest bireysel köylü çiftlikleri getirerek toprak işleyicileri devletin doğrudan hedefi haline getirdi. Sonuç olarak, toprak sahipleri ve aracılar, koylülükten tahsis edilen kırsal artı değer hakkına sahip değiller. Bu, köylülüğün, feodal toprak sahipleri ve diğerleri ile arasındaki ilişkide büyük bir değişiklik değil midir?

Türkçe materyaller listesine dönmek için buraya tıklayın.